Örnek Çalışkanlıklarıyla: KARINCALAR

Çok kalabalık şehirlerde yaşıyorlar, herkesin bu şehirde bir işi ve görevi var, onlar
ÖRNEK HAYATLARIYLA KARINCALAR

Binlerce hatta milyonlarca bireyin yaşadığı kasaba, şehir yada metropollerde yaşayan insanların her birerinin bir görevi ve mesleği olduğunu, sosyal yaşam düzeninde karışıklıklara yer verilmediği, her şehri de adaletli kişilerin yönettiği, herkesin kendi temizliğine dikkat ettiği, yolların ve şehirlerin çok temiz olduğu bir dünya hayal edin. Herkesin kendi şehrinde  sevildiği bir hayat düşünün.
Karıncalar dünyasında böyle bir yaşam var. Çok kalabalık yuvalarında işsiz ve boş bir karınca bulamazsınız. Her ne kadar yolları temizlemekle görevli karıncalar olsa da karınca yollarının temizliğini sizde fark etmişsinizdir. Yuvalarının dışına attıkları çöplerini ne kadar temiz bir şekilde yığdıklarını görmüşsünüzdür. Karıncalar öyle bir sevgi ile birbirlerine bağlıdır ki…

KARINCALARIN BİRBİRİNE OLAN SEVGİSİ
 Bir nevi sütanneliği yapan dadı karıncalar yumurta, larva ve kozalara son derece düşkündürler. Yumurta ve kozaları en uygun ve kuru yerde muhafaza ederken devamlı yalayarak rutubetli dehlizlerde küflenmesini önlerler. Kozayı kurtarmaya çalışan bir işçi karıncanın karnını ve ayaklarını koparsanız da kozayı bırakmaz. Bu kahraman analar saltanatında her fert kendisiymiş gibi cemiyetin menfaatine koşar. Eğer şiddetli bir yağmurda yuvaları su altında kalırsa işçi karıncalar kraliçeleri, yumurta ve yavruları ortalarına alıp birbirine kenetlenerek canlı bir top haline gelirler. Bu şekilde uzun süre su üzerinde durabilirler. Yani birçok karınca yuvarlak şekil alarak kraliçelerinin güvenliğini sağlar. 
Karıncalarda her yuvasının kendine has kokusu vardır ve koklama duyuları çok gelişmiştir. Bir tehlikenin varlığında haberleşmek için koklama duyusu kullanılır. Bunun yanında bir karınca besin bulduğunda yuvaya dönerken geçtiği yollara koku bırakır ve diğerleri bu kokuyu takip ederek besine ulaşır. Besin tükendiğinde bu koku salgılanmaz ve arkadaşlarının boşuna gidiş gelişini önler.
Hızla çoğalmalarına rağmen, yerleşim birimleri içinde, bireysel çıkarcılıktan uzak bir toplumsal yaşam sürdürmeyi başarırlar. Herkes kendi görevini yerine getirmek için çalışır. Karınca yuvası büyüdükçe aralarındaki iş bölümü genişler. Genç ve deneyimsiz olanlar kentin temizliğini ve yavruların bakımını üstlenirken, deneyimli ve yaşlı olanlar kent dışına çıkarak besin sağlama ve avcılık görevini üstlenirler. İşçi karıncalar kentin kurulması görevi yanında besin toplama, çobanlık yapma, yuvanın temizliği gibi birçok işten sorumludur.
İşçi bireyler, yuvaları büyüdükçe birbirine düzenli galerilerle bağlı olan özel amaçlı yeni odalar yaparlar. Bu odalar karıncaların yeni iş yerleridir. Bunlar; yumurtaların gelişmesi için yapılan kuluçka odaları, yavruların beslendiği kreşler, besinlerin depolandığı kilerler, yorgun işçiler için dinlenme odaları, yaprak bitleri için ahırlar ve hatta mantar üretiminin yapıldığı bahçelerdir.
Karıncalar son derece temizliklerine düşkün hayvanlardır. Ön bacak çiftini bir el gibi kullanarak besin yakalarlar, yuvada yumurtaların yerini değiştirler ve vücutlarını temizlerler. Ön bacak çifti temizlik kancasıyla beraber temizliklerinde çok önemlidir.
Bu resimdeki karınca; “ziraat yapan karınca” türünden olup mantar yetiştirilmesi için yuvasına hammadde olarak kullanılacak yaprak taşıyor. Yaprağın üstündeki işçi karıncada etrafı gözetleyerek bu yaprağı taşıyan karıncanın güvenliğiyle ilgileniyor. Yani yaprağı taşıyan karınca taşıma işi sırasında kendini koruyamayacağı için diğer karınca ona bu taşıma sırasında yardımcı oluyor.

SÜLEYMAN (a.s) VE KARINCA
Kuran-ı Kerim’de hayvanat ile konuşabilen Süleyman Aleyhisselam’dan bahsederken Neml Süresinin 18. Ayetinde Kendisinde çok karınca bulunan Neml Vadisinde bir olayı anlatmaktadır. Bir karınca Süleyman (as)’ın ordusu vadiye doğru yönelince şöyle dedi; “—Ey Karıncalar! Haydi, yuvalarınıza girin Süleyman ve ordusu sizi fark etmeyerek kırıp geçmesin.” Karınca kendi cinsinden olanların yararına olanı bilip onlara yol göstermiştir. Bu karınca karıncaların önderi olduğu için bu seslenmenin akıllı kimseleri muhatap almaya ve onlara nasihat etmek gerektiğine benzetilmiştir. Buna göre; cemiyetteki idareci olanlar da, idare ettikleri kimseleri korumalıydılar. Zira insan da emri altındakileri korumalıydı. Çoban, güttüğü sürüyü her türlü tehlikeye karşı nasıl koruyorsa, cemiyetteki idarecilerde, idarelerindeki kimseleri korumalıydılar.[1] Ayrıca Hazreti Süleyman’ın karıncası cennete girecek 10 hayvandan biri olduğu rivayet edilmiştir. Peygamber Efendimiz karıncanın öldürülmemesi gereken hayvanlardan olduğunu söylemiştir.[2] Ancak insanlara zarar veren hayvanları öldürmeden onları kendi yaşadıkları yerlerine  göndermenin yollarını aramamız gerekir. Bu mümkün değilse insanlara zarar veren karıncayı suya veya ateşe atmadan öldürülebilir. Rd-Demîrî, karınca ile ilgili olarak der ki: "Şerhu’s-Sünne’de Begavî'nin ve Hattâbî’nin de dediği gibi bundan maksad ‘Süleymânî’ denen iri karıncadır.
DEPREME OLACAĞINI NASIL ANLIYORLAR?
Karınca gözleri arılar gibi ultraviyole ışınlarına hassastır. Deprem olmadan önce yuvalarından çıkıp sağa sola devrilme, ateş üzerindeymiş gibi yürüme, yol şaşırma, dağınık yürüme, yuva ağzında kümeleşme, kasılma, uyuşukluk, havale geçirme gibi bazı sıra dışı hareketler yaparlar. Deprem büyüklüğüne göre 5. dereceden daha büyük depremlerde nedensizce kitlesel ölüm vakaları görülmektedir. Karıncaların bu hareketlerine bakarak deprem tahminleri yapılmaktadır. 
BİLİM VE KÜLTÜR AÇISINDAN KARINCALAR
Birçok kültürde karıncalar; mutfaklarda, ilaçlarda ve dini törenlerde kullanılır. Meksikalılar vücutlarını bal küpü haline getiren ‘bal küpü karıncaları” ile şekerleme yaparlar. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde; karıncaların çeneleriyle tuttuklarını bırakmadığından tedavi ederken yara dikişlerinde kullanıldığını anlatmaktadır.
Çalışan karıncaların aralarındaki iş bölümü, aralarındaki iletişim ve insanlara benzer topluluk halinde yaşamaları birçok bilimsel araştırmaya konu olmuştur. Günümüzde bir konuyu en uygun şekle sokma (optimizasyon) problemlerinin çözümü için gerçek karınca kolonilerinin davranışlarından esinlenerek “karınca algoritması” geliştirilmiştir.
KARINCA İLE HZ. SÜLEYMAN (a.s)-3
Bir gün Süleyman Peygamber (a.s) bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, "Bir buğday tanesi yerim" diye cevap verir. Cevabın doğru olup olmadığını kontrol etmek isteyen Süleyman Peygamber (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyar ve hava alacak şekilde şişeyi kapatır. Ondan sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Kendi kendine meraklanır. Acaba neden yemedi? 

Bunun üzerine Hz. Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. 
Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini tamam olarak yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi. Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden de bir yıllık yiyeceğimin yarısını yiyerek, diğer yarısını da ertesi yıla bıraktım" diye cevap verdi.
Yüce Allah (c.c) cümlemizi kul kapısına baktırmaktan korusun

Kaynaklar:

[1] İsmail Hakkı Bursevi (ks) Ruhu’l-Beyan Tefsiri, Osmanlı Yayınevi, 19. Cilt, Sayfa; 718-760
[2]  İlgili Hadis-i Şerif; Ebû Dâvud,  Edeb 176 ve İbni Mace, Sayd 10’da bulunmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yaptığınız için teşekkürler..